Dr. Judy Wood: 11 Eylül'de Yönlendirilmiş Enerji ve Gizlenen Gerçekler

Dr. Judy Wood, 2012 yılında gerçekleştirdiği "11 Eylül'de Çığır Açan Enerji" başlıklı konferansta, Dünya Ticaret Merkezi (DTC) kulelerinin yıkımına dair geleneksel ve alternatif komplo teorilerinden radikal bir şekilde ayrışan, kanıta dayalı bir analiz sundu. Wood'a göre, kuleler çökmedi veya patlamadı; bunun yerine, "tozlaşma" adını verdiği bir süreçle, büyük ölçüde havada toza dönüştü. Bu olgunun arkasında ise, soğuk füzyon ve John Hutchison'ın deneyleriyle paralellikler gösteren, yönlendirilmiş bir enerji silahı (DEW) teknolojisi olduğunu iddia etti.
Konferansına, algının ve zihinsel sınırlamaların gerçeği görmemizi nasıl engelleyebileceğine değinerek başlayan Dr. Wood, bir bilim insanı olarak öncelikle kanıtlara odaklanılması gerektiğini vurguladı. "Kanıt her zaman gerçektir, varsayımlar ise yoldan saptığınız yerdir," diyerek, 11 Eylül olaylarını anlamak için doğru metodolojinin "Ne oldu?" sorusuyla başlayıp, ardından "Nasıl oldu?" ve son olarak "Kim/Neden yaptı?" sorularına geçmek olduğunu belirtti. Mevcut teorilerin çoğunun bu sıralamayı ihlal ederek, önceden belirlenmiş bir sonuca göre kanıt seçtiğini savundu.
"Tozlaşma" ve Kanıtları
Dr. Wood'un analizinin merkezinde, DTC kulelerinin ve 7 numaralı binanın yıkım şekli yer alıyor. Kulelerin yere çakılmadığını, zira böyle bir durumda milyonlarca ton enkazın oluşacağını, Manhattan'ın temelini oluşturan "küvet" yapısının hasar görerek Hudson Nehri sularının şehri basacağını ve devasa sismik dalgaların kaydedileceğini belirtti. Ancak Wood'a göre bu üç senaryo da gerçekleşmedi:
- Eksik Enkaz: Olay yerinde beklenen enkaz yığınının çok altında bir molozla karşılaşıldığını, hatta dönemin haberlerinde Peter Jennings ve George Stephanopoulos gibi isimlerin "tüm moloz nereye gitti?" diye sorduğunu, bir gönüllünün ise enkazın "buharlaştığını" söylediğini aktardı. Hayatta kalan itfaiyecilerin ifadeleri de ("106 kat üzerimizdeydi, şimdi güneş ışığı görüyorum," "tek bir masa, sandalye görmedim") binaların ezilmek yerine etraflarında toza dönüştüğünü destekliyordu.
- Sağlam Kalan Küvet Yapısı: DTC'nin Hudson Nehri'nden su sızmasını engelleyen temel yapısının ("küvet") ve altındaki tren tünellerinin büyük ölçüde hasarsız kaldığını belirtti. Eğer kuleler yere çarpsaydı, bu yapının yıkılması kaçınılmazdı.
- Düşük Sismik Kayıtlar: Kulelerin yıkımı sırasında kaydedilen sismik verilerin, binaların tüm kütlesiyle yere çarpmasıyla oluşacak sarsıntıyla kıyaslanamayacak kadar düşük olduğunu, NIST'in bile bu sarsıntıların "sismik olarak anlamlı olmadığını" belirttiğini ifade etti. Sinyallerin daha çok yüzey dalgaları şeklinde olması, büyük bir çarpışma olmadığını gösteriyordu. Gerçekleşen sismik etki, kulelerin sadece küçük bir bölümünün (örneğin 16-20 kat) yere düşmesiyle eşdeğerdi.
Dr. Wood, bu gözlemlerden hareketle, binaların büyük ölçüde havada, moleküler bağlarının çözülmesiyle toza dönüştüğü "tozlaşma" (dustification) sürecini tanımladı. Kulelerden düşen kirişlerin dahi yere ulaşmadan toza dönüştüğünü gösteren video ve fotoğrafları paylaştı. WTC7'nin cephesinde görülen ve "fuming" (tütme/köpürme) olarak adlandırdığı olgunun da malzemenin yerinde toza dönüşmesi olduğunu belirtti. Oluşan devasa toz bulutlarının davranışları (önce yayılıp sonra hızla yükselmesi, insanları yakmadan sadece tozla kaplaması) da bu tezi destekliyordu.
Diğer Anormal Kanıtlar
Wood, "tozlaşma"nın yanı sıra bir dizi başka anormal kanıtı da sıraladı:
- "Kızarmış" Arabalar (Toasted Cars): Olay yerinden uzakta (FDR Drive gibi) dahi araçların kısmen veya tamamen "kızardığını" (yanmak yerine farklı bir etkiyle hasar gördüğünü), bu hasarın normal yangınlardan farklı olduğunu (keskin sınırlar, yanmamış kağıtların varlığı, erimemiş plastik aksamlar, eksik kapı kolları, araçlarda cam kalıntısı olmaması) belirtti.
- Garip Yangınlar ve Eriyen Botlar: Yüksek sıcaklık iddialarına rağmen, olay yerindeki kağıtların yanmaması, itfaiyecilerin çelik burunlu botlarının erimesine/parçalanmasına rağmen ayaklarının yanmaması gibi çelişkiler, konvansiyonel bir yangın olmadığını gösteriyordu. Termal haritalardaki yüksek sıcaklık okumalarının da yanıltıcı olabileceğini, insanların bu "sıcak" bölgelerde zarar görmeden durabildiğini belirtti.
- Bükülmüş/Kıvrılmış Çelik: Çelik kirişlerin aşırı yüklenme sonucu bükülmek yerine, dikey eksende "rulo gibi" veya "lazanya eriştesi gibi" kıvrıldığını, bu deformasyonun geleneksel mekaniklerle açıklanamayacağını savundu.
- Hurricane Erin ve Manyetik Alan Anormallikleri: 11 Eylül sabahı New York açıklarında güçlü bir kasırganın (Erin) bulunduğunu, ancak bunun haberlerde yeterince yer almadığını ve kasırganın öğleden sonra aniden yön değiştirdiğini belirtti. Aynı zamanda, Alaska'daki manyetometrelerin 11 Eylül olaylarıyla eş zamanlı olarak Dünya'nın manyetik alanında ciddi bozulmalar kaydettiğini gösterdi.
- Trityum Varlığı: DTC enkazında (özellikle WTC6 bodrumunda) normalin 50 katı üzerinde trityum tespit edildiğini, ancak nükleer bir patlamada beklenen iyonlaştırıcı radyasyonun bulunmadığını ifade etti.
Hutchison Etkisi, Soğuk Füzyon ve Yönlendirilmiş Enerji
Dr. Wood, bu anormal kanıtları açıklayabilecek bir teknoloji arayışında John Hutchison'ın deneylerine ve soğuk füzyon (LENR) araştırmalarına dikkat çekti. Hutchison'ın, metalleri ısıtmadan bükebildiği, malzemeleri birbirine geçirebildiği, anormal yangınlar ve levitasyon etkileri oluşturabildiği iddia edilen deneylerinin, DTC'de gözlemlenen birçok fenomene benzediğini belirtti.
Benzer şekilde, 1989'daki Fleischmann-Pons soğuk füzyon deneylerinde rapor edilen aşırı ısı, trityum üretimi ve element dönüşümü (transmutasyon) gibi bulguların, DTC enkazındaki trityum varlığı ve malzemelerin beklenmedik şekillerde değişmesiyle paralellikler taşıdığını savundu. Wood, hem soğuk füzyonun hem de kendi 11 Eylül araştırmalarının ana akım bilim tarafından baskılandığını ve alay konusu edildiğini, Dr. Steven E. Jones gibi isimlerin bu süreçlerde yanıltıcı rol oynadığını iddia etti.
Tüm bu kanıtlar ışığında Dr. Wood, 11 Eylül'de DTC kulelerinin yıkımının, kinetik (bomba, çarpma) veya konvansiyonel termal (yangın, termit) yöntemlerle değil, "soğuk" bir yönlendirilmiş enerji silahı (DEW) ile gerçekleştirildiği sonucuna vardı. Bu teknolojinin, malzemelerin moleküler yapısını bozarak onları toza dönüştürdüğünü ve aynı zamanda serbest enerji üretimi için de potansiyel taşıdığını öne sürdü.
Konferansını, tarihin tekerrür etmemesi ve insanların grup düşüncesine kapılmadan, kanıtlara dayalı bağımsız çıkarımlar yapmasının önemi üzerine bir çağrıyla sonlandırdı. Dr. Judy Wood'un teorileri, 11 Eylül olaylarına dair mevcut anlatılara meydan okumaya ve yoğun tartışmalara neden olmaya devam ediyor.
Comments ()